TİYATRO AKIMLARI: SEMBOLİZM - 1

Pere Lachaise mezarlığı

Efendim, yine 1870li yıllar, yine Paris, yine yeni yeniden bir sanat akımı. O yıllar, nasıl bir zamansa artık, önüne gelen “Hacı yeni bir sanat akımı buldum, baksana bi nasıl olmuş?” deyip çıkıyor piyasaya. Doğalcilik da, gerçekçilik de, o yıllarda yine Pariste ortaya çıkmış. Tam o sıralarda yine ortaya çıkan başka bir sanat akımı da: Sembolizm, ya da simgecilik.

Önceki yazılarımızı okuduysanız, az çok anlamışınızdır. Bu sanat akımı dediğimiz şeyler öyle durup dururken ortaya çıkmıyor. Toplumdaki büyük gelişmeler, değişmeler, devrimler ortaya çıkarıyor bunları. 19. Yüzyılın ikinci yarısına etki eden büyük devrimler neydi? Hatırayalım. Fransız ihtilali, Sanayi devrimi..

Bu ikisinin yanı sıra, 1871 yılında öyle bir olay oluyor ki, bütün politika, düşünce ve sanat dünyasını onyıllar boyunca derinden etkiliyor. Kendisi  kısa ama etkisi yıllarca süren bu olayın ismi: Paris Komünü.


Neydi bu Paris komünü? 1871 yılı. Fransa'nın başında Napolyon var. - Şu meşhur Napolyon değil bu, başka Napolyon - Fransa zaferden zafere koşuyor. Ancak, günün birinde, Alman orduları güçlenip Fransa'yı yeniyor. Fransaya ağır bir barış antlaşması imzalatıyorlar. Fransa ordusu silahlarını teslim edip, Paris’i terketmek zorunda kalıyor.

Tabi bu anlaşmayı halk kabul etmiyor. Paristeki işçi mahalleleri huzursuzlanıyor. İşçilerin ellerinde savaştan kalma silahlar hala mevcut. Ellerindeki silahlarla ayaklanıyorlar, meclisi ele geçiriyorlar ve yeni bir sistemi ilan ediyorlar: Komün yaşam sistemi. Yani bildiğimiz sosyalist yaşam.

Artık Pariste komünist sistem hakimdir ve bütün yasalar buna uygun olarak çıkacaktır. Tabi bu olaydan hem Alman hem Fransız yöneticileri rahatsız oluyorlar. Bu ayaklanmayı bastırmamız lazım diye düşünüyorlar. Çünkü bu tür hareketlerin Almanya’ya, oradan bütün Avrupa’ya ve bütün dünyaya yayılma ihtimali var. Ve daha bir buçuk ay önce birbirini öldüren Alman ve Fransız ordusu Paris komününe karşı Versay şehrinde birleşiyorlar. Artık hedefleri tektir: Paris’i ele geçirmek, komün sistemini yıkıp eski sistemi tekrar getirmek.

Ancak işçi sınıfı beklediklerinden çok daha cengaver çıkıyor. Versay ordusu, hiç beklemedikleri şiddetli bir direnişle karşılaşıyor. Parisin dar sokaklarında, sokak sokak, ev ev kanlı çatışmalar yaşanmaya başlıyor. İşçiler adeta bütün varlığı ve benliğiyle, kadınıyla erkeğiyle savaşıyordu. Hiç biri, ama hiç biri geride kalmayı düşünmüyordu. Beşbin yıllık insanlık tarihinde görülmemiş sahneler yaşanıyordu Paris’in fakir mahallelerinin dar sokaklarında.

Direnişçiler en son Pere Lachaise mezarlığında siper aldılar. Burası şimdi Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarının bulunduğu yer. Son şiddetli çarpışmalar burda yaşanıyor. Ele geçirilen esirler mezarlığın duvarı önünde kurşuna diziliyorlar.

Savaşın bilançosu ağırdı: 700 askere karşılık tam 20bin direnişçi ölmüştü.

1871 yılının mart ayından, mayıs ayına kadar, üç ay süren Paris komününün iktidarı, - proletarya diktatörlüğü - acı, kanlı ve de ibretli bir şekilde son bulmuştu. Parisli işçiler, kadınıyla, erkeğiyle, sokak sokak, ev ev çarpışarak, tarihin gördüğü en büyük kahramanlık destanlardan birini yazmışlardı.

İşte bu Paris komünü olayı, bütün politika, düşünce ve sanat dünyasını derinden etkiledi. Paris komünü sonunda herşey, ama herşey değişti. Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı.

Paris komünü ayaklanmasının kanlı bir sekilde bastırılması, aydınlar, filozoflar ve de sanatçılara bir tokat etkisi yaptı. Fransız ihtilalini biz bunun için mi yaptık? Özgürlük, eşitlik, kardeşlik diye çıktığımız yolun sonunda geldiğimiz yere bir bak! Bizim zamanında canımız pahasına destekleyip iktidara getirdiğimiz ve de medet umduğumuz insanlar(burjuva), şimdi düşman ordularıyla birlik olup, kendi halkını acımasızca katletti. Hani nerde kaldı eşitlik, özgürlük, kardeşlik? Nerde o Fransız ihtilalinin ilkeleri?

Fransada ve dünyada aydın kesim, büyük bir karamsarlığın ve ümitsizliğin içine düştü. Ne yaparsan yap bu dünya değişmezdi. Kralı ve soyluları devirmiştik ama, yerine gelenler onlardan da beter çıkmıştı. Bunları da bir şekilde devirsek, yerine gelenler bunlardan daha beter çıkacaktı. Bu derin hayal kırıklığı içinde, bir çoğu kendi köşelerine çekildiler.

Kendi köşelerine çekilen filozof ve sanatçılardan bir kısmı, kendini nihilizme, yani hiçlik felsefesine verdi. (Bkz. Nietzsche). Bir kısmı ise artık dünyayı, çevreyi ve insanı, dış görünüşüyle anlatmanın bir faydası olmayacağına kanaat getirdi. Çare daha derinlerde bir yerde aranmalıydı. Bu da, ancak insanın iç dünyasını, hatta daha da iç dünyasını, bilinçaltını anlatmakla olurdu. Bu da ancak sembollerle olacak bişeydi. İşte böylece ortaya yeni bir akım çıktı: SEMBOLİZM.


Günümüze kadar gelmiş akımlardan birisi olan sembolizme gelecek yazımızda devam edelim. Bu yazı da espri yapamadım, kusura bakmayın. Çünkü ne zaman bu Paris komünü anlatılsa, beni bir hüzün kaplar. Gelecek yazıda buluşmak üzere hoşçakalın.

3 yorum :

  1. Nietzsche 19 ile 20.yy arasında yaşamış bir filozoftur.18.yy daki bir olayla bağdaştırmak pek doğru olmaz.bunun dışında yazıyı beğendim.

    YanıtlaSil
  2. Arkadasim, olay 19. yuzyilda. 1871 yilinda. Daha dikkatli okuyalim lutfen

    YanıtlaSil
  3. Dolaysız, ne güzel bir anlatma şekli. Teşekkürler

    YanıtlaSil