TRAGEDYA
Efendim, Antik Yunandayız. Milattan tam yediyüz yıl öncesi. Yani
şimdikinden 2700 sene önce. Bu antik Yunan o zaman medeni mi medeni, ileri mi
ileri. Şimdiki İsviçre gibi. Adamlar bir medeniyet kurmuş ki sorma gitsin.
Sanat olsun, felsefe olsun, gırla gidiyor. Bu medeniyetin merkezi de Atina.
Bilen bilir, bu Yunanlılarda tanrı enflasyonu var o zaman. Yağmur tanrısı,
şimşek tanrısı, gök gürültüsü tanrısı, bereket tanrısı, kahve tanrısı, çay
tanrısı.. Aklına ne gelirse hepsinin bir tanrısı var. Tanrılardan bi tanesi de
şarap tanrısı Dionysos.
İşte bizim bildiğimiz anlamda ilk tiyatro, bu şarap tanrısını kutsamak, ona
teşekkür etmek için yapılan törenlerde doğdu. Ortada koro dedikleri yaklaşık
elli kişiden oluşan bir topluluk, ve bu topluluk sırayla konuşuyor. Kimisi
bağırıyor, kimisi ağlıyor, kimisi seviniyor, bazen hep birlikte konuşuyorlar,
bazen yarısı konuşup yarısı susuyor ve böylece
bir hikaye anlatılıyor. Bugünkü manada bi nevi oratoryo. Ama esas sebep, sizin de gördüğünüz gibi, bir ibadet şekli, dinsel tören.
bir hikaye anlatılıyor. Bugünkü manada bi nevi oratoryo. Ama esas sebep, sizin de gördüğünüz gibi, bir ibadet şekli, dinsel tören.
Bunlar bi müddet böyle devam ettikten sonra, adamın bitanesi çıkıyor ve
diyor ki: “Ya birader, bu ne böyle elli kişilik koro. Elli kişiyi toplayıp
biraraya getirene kadar canımız çıkıyor. Yetmezmiş gibi her birine ayrı ayrı
sigorta yaptır, BağKur primi yatır, yol parası ver. Bir sürü masraf. Asgari
ücret de şimdiki gibi değil o zaman, bayağı yüksek. Şu elli kişilik koroyu
yirmi kişiye düşürelim. Ön tarafa da bir kaç kişi koyalım, bunlar da aralarında
bi skeç gibi falan bişey oynasın.” Böyle demiş, bunu yapmış ve bugünkü
bildiğimiz tiyatronun ilk temelini atmış olmuş böylece. Aynı zamanda tarihte
yapılmış ilk sanat denemesidir.
Bu ilk adım atıldı ya artık, devamı da illa ki gelecekti. Korodaki adam
sayısını git gide daha da düşürdüler ve on iki kişiye indirdiler. Öndeki
oynayan oyuncu sayısını da artırdılar. Böylece birden fazla kişiler arasında
geçen daha karmaşık oyunlar işlenmeye, anlatılmaya başlandı ve bildiğimiz o
meşhur tür doğdu: “TRAGEDYA”.
Tragedya dediğimiz tiyatro türünde bilinen efsaneler, mitler anlatılıyordu.
Üç katmanlı bir dünya vardı bu trajedyalarda. En üstte tanrılar. Daha önce de
bahsettik. Ana tanrı Zeus, peşine aşk tanrısı, bereket tanrısı, armut tanrısı,
elma tanrısı… Bu böyle gidiyor. Bu tanrıların nasıl yaşadığı, ne yediği içtiği,
birbirleriyle nasıl çekişip kavga ettiği, birisinin ötekinin karısını nasıl
elinden aldığı falan anlatılıyordu. Tabi insanların merakını çekiyordu bu.
Nasıl ki şimdi mesela insanlar artislerin, meşhurların, multi milyonerlerin
yaşamını merak ediyor, bunu anlatan diziler reyting rekorları kırıyor, o zaman
da işte bu tanrıların hayatını çok merak ediyormuş insanlar. Bi nevi o zamanın
televolesi.
Efendim en üst katman bu tanrılar demiştik ya, en alt katmanda süfli
yaratıklar, şeytanlar, cinler, periler var. Orta katta ise insanlar. İşte bu
antik trajedyalarda işlenen konular bu üç katmanın kendi aralarında ve
birbirleriyle olan ilişkileri ve mücadeleleri. Tanrının birisi ötekini öldürür.
Bir tanrı ötekini kaçırıp tecavüz eder. Öbür tarafta başka bir tanrı elinde
yıldırım, kafası kime kızarsa atar. Bir tanrı ötekini hüüüp diye içine çekip
yutar – ki bu espri değildir, bu
efsanelerde gerçekten anlatılır bu olay. Mesela Zeus, iki üç tanrıyı resmen
içine çekip yutmuştur.- Başka bir tarafta bir tanrı, kime ok fırlatırsa
aşık olur. Sonra bazen tanrılar, bazen de kötü cinler insanlara musallat olur.
Bu şekilde entrika dolu maceralar..
Tragedyaların temelini Aristo, Poetika isimli eserinde atmıştır ve nasıl
olması gerektiğini kurallara bağlamıştır. – Olay,
yer ve zamanda birlik en önemli kuraldır.- Bu kurallar bugün hemen hemen
aynen geçerlidir. Antik Yunan tragedyaları arasında en bilinenleri: Antigon,
Medea, Oedipus… En bilinen yazarlar ise: Sophokles, Euripides...
Tragedya türü asırlarca devam edip oynanmıştır. İlerki yüzyıllarda
tanrıların yerini krallar almıştır. Artık trajedyalar saray içinde dönen
entrikaları anlatmaktadır. En bilinen tragedya yazarı Shakespeare, onun da en bilinen
eseri “Hamlet” tir. Bizde de üstat Turan Oflazoğlu tragedya yazanların en
bilinenidir.
KOMEDYA
Efendim, tragedyadan bahsettik yukarda. Antik Yunan’ın tiyatroya
kazandırdığı ikinci tür de Komedyadır. Bu tragedya dediğimiz oyun türü,
yaklaşık iki yüz sene boyunca devam etti. İki yüz sene sonra, yani İsa’dan
beşyüz sene önce, anarşikin, gömünüstün, bozguncunun teki çıktı ve dedi ki:
“Hemşerim, bu tragedya dediğin de nedir böyle? Anlattığınız hep tanrılar,
krallar, zengin, soylu, asil kimseler. Benim işçim, benim memurum, benim
köylüm.. Bunlar aç. Siz keyif, sefa sürerken bunlar bir lokma ekmeğe hasret.
Bunların derdini kim anlatacak?”
İşte böyle sevgili tiyatro severler. O zaman kalktı vatandaşın biri ve dedi
ki ben tiyatroda bu halkı anlatacağım. Artık tiyatro sahnesinde tanrılar,
soylular, asiller değil, gariban halk oynayacak. Sahnedeki oyuncu şatobiryanlı
mantar, portakallı ördek, istakoz ve havyar değil, simit yiyecek.. Çay içecek.
O sanatsal konuşmalar da ne öyle? Kimse bişey anlamıyor zaten. Artık halkın
konuşması temsil edilecek sahnede. Böylece tragedyadan tam ikiyüz sene sonra,
bir başka tiyatro türü daha doğdu: “KOMEDYA”.
Soylu kesim buna pek itibar etmedi. Ne de olsa halk.. Avam sınıfı. Ama halk
müthiş tuttu bunu. Şimdiki tabirle reyting rekorları kırdılar. Sahnede demirci
İlyas efendinin maceraları, berber Hulusi dayının komiklikleri vardı artık. Bu
tür artık iyiden iyiye yayıldı ve tragedyanın papucunu dama attı. Bir zaman
sonra artık kimse tragedya izlemek istemiyordu. Bu tanrıların ota boka kızıp
birbirlerine saldırmaları, sonu gelmeyen aşk maceraları, süper kahramanların
canavarları, düşmanları öldürmeleri artık gına getirmişti. Sahnede bizzat
kendini gören halk coşmuştu.
Bunun dışında komedyanın, yöneticileri eleştirmek, hicvetmek gibi bir
fonksiyonu da vardı. Şimdi zaman zaman duyduğumuz “Tiyatro Muhaliftir” anlayışı
o dönemden kalmadır.
Antik Yunan’ın en bilinen komedya yazarı Aristophanes’tır. En bilinen
eserler ise: Eşşek Arıları, Kurbağalar.
Bugün de bir yazının sonuna geldik. Gelecek yazımızda buluşmak üzere
hoşçakalın, doğayı sevin, yeşili koruyun..
Eğlenceli anlatım için teşekkürler. Tragedya ve Komedya arasındaki farklara biraz daha girilebilirdi.
YanıtlaSil